top of page
Yazarın fotoğrafıbigesanli_iletisim

Θ’ lar ve Ω’ lar

Güncelleme tarihi: 23 Haz 2020

(Omegaları ve tetaları, sadece sevenleri bilirler, diğerleri korkar, kaçar ve görmezden gelirler. Ancak omegalar, tetalar ve arkadaşları küsüp çıkarlarsa denklemden, enkazın altında önce reddedenler kalırlar.)


Hayat, biz anlayana kadar tekrar tekrar anlatmayı deniyor…

1.

Yirmili yaşlarımın başlarındaydım, İstanbul’da üniversite eğitimimi tamamlamış, kendime bir fırsat yaratmış ve yurt dışına çıkma kararı almıştım.



Akademik amaçlarım vardı tabii ama kedime sakladığım ilk hedefim farklılıklar ile büyüyebilme hayalimdi. Çalışan bir ailenin pamuklara sarılarak büyütülen tek çocuğu olarak şansımın farkındaydım ancak henüz kendimle tanışma fırsatı bulamamış, açıkçası biraz da geç kalmıştım. Bir yandan çalışıp, diğer yandan okula devam edebileceğim bir planlama yaptım kendime ve ailemin endişeli bakışları eşliğinde İngiltere’ye uğurlandım.


Okuldaki ilk günümü, çoğunluğu Avrupalı öğrencilerden oluşan bir grup ve siyahi İngiliz bir öğretmenle ilk tanışma anımı anımsıyorum, herkes kendisinden bahsederken, önceliği amaçlarına, zevklerine, hobilerine vermiş, geldikleri ülkelerden kısacık bahsetmiş, biraz da ailelerini anlatmıştı. İş bulduğum restoranda ise tanışma faslı, çalışanların isim ve görev tanımlamalarından ibaret olmuş, akabinde hızlıca günlük işlere ve servise geçilmişti.


Yurt dışında yaşamak veya “yeni”yi yaşamak çok hızlı öğretir insana, çünkü hayat inanılmaz bir tempo ile akar, iş önce “yeni” olanı tanımlayabilmek ile başlar, tüm algılarınız açık olmalıdır, sonra uyum göstermeye çalışırsınız, bir de katkı vermeyi seçerseniz epey bir ödev çıkar size. Kalbiniz daima yüzün üzerinde atar, beyniniz sürekli strateji geliştirir, her adım farklı bir deneyim olarak kayıtlara geçer. Dostluklar da bir başkadır yurdundan uzak olanlar arasında, yorgun ve şaşkın insanlar daha hızlı kaynaşır, daha çok şeyi paylaşır, sıkı sıkıya bağlanır.


Tüm bu farklılıkların arasında bir ilk diğerlerinden daha çarpıcı, daha sarsıcı gelmişti bana, çünkü ciddi anlamda sorgulatmıştı ve kendime dair büyük bir hayal kırıklığının nedeni olmuştu. Hayatımda ilk defa bir LGBTİ bireyin bana gülümsediği o an, ne yapacağımı, ne diyeceğimi bilememiş, elimi kolumu koyacak yer bulamamış, İngilizceyi değil, Türkçeyi bile unutmuştum ve o güne kadar hiç olmadığı kadar yalnızlaştırılmıştım çünkü YADIRGAMAM çevremdekiler tarafından çok YADIRGANMIŞtı.


Ama söyledim ya, insan zor zamanlarda hızlı öğreniyor, hele kendisini sorgulayınca değişikliklere de açık oluyor, limitlerin sadece hayal gücü ile şekillendiğini anlıyor.


Okulumun son aylarında, uzun süre hazırlandığım sunumum için heyecanla kürsüye çıktım.

İçerikten emindim, çünkü çok çalışmıştım, ancak yine o dönemde öğrendiğim bir başka motto; “masa başı planlı çalışma şart olsa da sonuç bildirgesi operasyonda yazılır” cümlesiydi. Heyecanlıydım, en çok da sunum sonundaki “soru – cevap” kısmından korkuyordum, çünkü defalarca kendi kendime ayna önünde sunumu tekrarlamıştım ancak sorulabilecek sorulara verebileceğim yanıtları ezberlemem mümkün değildi.

Sabah hafif makyajımı yapıp, terfi ettiğim ve müdür olduğum restorandan kazandığım para ile aldığım şık ama ağırbaşlı elbisemi giymiştim, yani her açıdan özendiğim belliydi.

Beden dili, tonlama, eş zamanlı perdede sunumumu ahenkli şekilde ilerletme, ufak espriler, hepsini çalıştığım gibi tastamam yapabildim. Sonunda soru cevap kısmı geldi ve ilk soruyu en başlarda çok yadırgadığım ve sonra hayatımın ayrılmaz bir parçası haline gelen dostumdan aldım

-Sunumun bir harikaydı

dedi, hem çok şey öğrenmiş, hem de çok eğlenmiş, zamanın nasıl geçtiğini hiç anlayamamış, ama çözemediği tek bir şey varmış;

-Fransız aksanı çok kuvvetlidir, sen İngilizce konuşurken bu aksandan nasıl kurtulmayı başardın?

Önce Fransız Fransız baka kaldım, ancak saniyeler sonra rahatlamanın da etkisiyle, hiç çalışmadığım yüksek tonda bir kahkahayı patlattım.

Dostluğun dilinde, hiçbir farklılık engel değildi, hatta bir kısmı hatırlamaya değecek kadar önemli bile değildi.



İngiltere maceramın sonunda;

Tanıştığım yeni bir ‘ben’ vardı artık.

Ve hala iletişimde olduğum, pek çok dost kazandım ki hepsi de benden çok farklıydı…

2

En az on yıllık iş deneyimim vardı artık, altı yıldır çalıştığım turizm firmasında kongre ve etkinlik departmanı müdürü olmuştum, liderlik ve yönetim ile ilgili pek çok kitap okuyor, yeni iş yükümlülüklerimin hakkını vermeye çalışıyordum. İnsan Kaynakları departmanı iş başvurularını değerlendiriyor, bölümümde açılan pozisyonlar için tercihlerini benimle paylaşıyor, görüşmelerimin ardından son kararımı bekliyordu. Son karar benimdi evet ama bu kararı verebilecek ve hatta bu görüşmeleri yapabilecek yetkinliğim dahi yoktu aslında. İşi biliyordum, işin gerektirdiği becerilerden de emindim fakat bilmek yetmez ki anlamak ve anlatabilmek gerekir, bu sefer de, psikoloji ve mülakat teknikleri çalışmaya başladım.


Hizmet sektörü mihnetlidir gerçekten. Dünyanın bir köşesinde bir yanardağ patlar, hava sahasını duman kaplar, rüzgâr da ters yönden esti mi, kongrenizin açılış konuşmacısı, adını dahi bilmediğiniz bir hava alanında kala kalır. Misafirinizi, 3 dakika önce ismini öğrendiğiniz bir kasabada konaklatmaya çalışır, bir yandan da o kasabanın ismini dahi yazamadığınız otelinden video konferans yapabilmek için teknik altyapıyı kurmaya uğraşırsınız.


Çok sevdiğim bir yöneticimin ve dostumun söylediği gibi “hayat tüm planlamaya rağmen bazen bildiği gibi gelir, sizin de gelişine pas atmanız gerekir”.


Sektörün gecesi gündüzü yoktur, tatili bayramı, daha çok çalışmak anlamına gelir, ekip arkadaşlarınızdan bekledikleriniz arasında, uykusuzluğa dayanıklılık, hızla ve eksiksiz bavul/çanta/kutu/koli hazırlama becerisi, jet-lag etkisini yok var sayma alışkanlığı, en üst sıralarda yer alır.

İK departmanının motivasyon etkinlikleri arasında örneğin bir piknik planlaması veya özel bir mekanda akşam yemeği organizasyonu olamaz, çünkü operasyon departmanı zaten her anını, bu ve benzeri etkinlikleri planlayarak geçirir, hiçbir mekan ekip üyeleri için evlerinden daha özel değildir, daha da önemlisi ekip zaten 7/24 gece/gündüz demeden birlikte yaşar, kaynaşmayı sağlayan motivasyon da adrenalindir.


Üçüncü iş görüşmesine başladığım o sabah, endişe düzeyim gittikçe daha fazla yükseliyordu, karşımda tüm becerilere sahip olduğuna inandığım ancak cinsel tercihinden emin olamadığım bir aday vardı. Emin olmak zorunda olduğumu kesinlikle hissetmiyor ve ekibimin önce emeğe saygı duyduğunu çok iyi biliyordum ancak aralarında kamunun da olduğu müşterilerimizi yönetmeyi becerebilecek miydim? Yani, görüşmenin otuzuncu dakikasında sonra aklımda ve kalbimde sınadığım; adayın işe uygunluğu değil, benim kişisel yönetim becerilerimdi.

El sıkıştığım o adayın da dahil olduğu eski iş arkadaşlarım ile geçen akşam bir araya geldik, kadınlar erkekler ve LGBTİ bireyler olarak ağız dolusu kahkaha attık, tekrar dostluğumuzu kutladık ve birlikte arka arkaya yaptığımız seyahatlerimizden çok özel bir anı yad ettik.

-Sabaha karşı bir saatte, ay daha çekilmeye, güneş de doğmaya karar verememişken, hepimiz ellerimizde çantalarımız, aklımızda operasyon planlarımız, bir aktarma için isimsiz bir alanda kahvelerimizi içerek ve sohbet ederek bekliyorduk.

Aramızdan bir arkadaşımız evlenmeye, diğeri boşanmaya, üçüncü görüşmemin kahramanı ise sevgilisine ne hediye alacağına karar vermeye çalışıyordu.

Evlenmeyi düşünen arkadaşımız için düğün planları yaptık.

Boşanmayı düşünen arkadaşımızın hukuki süreçlerini tartıştık.

Kahramanımın hediyesini hep birlikte seçtik, hatta hediye arkasına yazdıracağı kısa ancak sıcak nota bile karar verdik.

Ayı ve güneşi ise kendi hallerine bıraktık, çünkü biz işlerine karışmadan da idare edebileceklerini biliyorduk.


Ve dostlar ile çok özel buluşmamızda, tam da ay daha çekilmeye, güneş de doğmaya karar verememişken, bileğinde hediyesi ile kahramanımın sevgilisi, son kadehlerimizi doldurdu.

Hep birlikte, 1.arkadaşımızın evlilik teklifini reddetmesini ve 2. arkadaşımızın boşanmaktan vazgeçmesini kutladık.

Ama bu sefer aydan biraz daha inat etmesini, güneşten de az daha beklemesini rica ettik, sonuçta ertesi gün hepimiz işlerimizin başına gidecektik.


3

Bindiği taksinin Maltepe sahil yolunda kaza yapması sonucu hayatını kaybetti BULUT ÖNCÜ. 2015 senesinde PERYÖN İnsan Yönetimi Kongresi’ nin konuşmacısıydı o ve kendisini Gençlik Çalışanı & Aktivist olarak tanıtmıştı. Bir hukukçu olarak, genç mülteciler, erken evlilik riski altında bulunan kız çocukları, LGBTİ’ler gibi kırılgan gruplarlarla çalışıyordu. “Toplumda bireysel özgürlüklerin vazgeçilmez olduğunun anlaşılabilmesi ve insanın, insan onuruna yaraşır şekilde yaşayabilmesi için EMEK gerek” diyordu ve yirmi sekiz yıllık kısacık ömründe inanıyorum ki o da pek çok defa üzüldü, kırıldı yine de EMEK vermekten hiç vazgeçmedi.


Kaybedince anlar ya insan değerini, 20 Şubat’ta Öncü Bulut yağmur olup toprağa düştüğünden beri EMEK kelimesi suçluluk vermeye başladı bana. Benim küçük küçük ve hayli kişisel deneyimlerimin, iş yaşamında farklı cinsel yönelimleri yönetmek başlığı altında çok fazla ipucu vermediğinin farkındayım. Turizm sektörü doğası gereği yerli yabancı birbirinden çok farklı hedef kitlelere hitap ediyor ve çalışan bağlılığı yaklaşımı ise sektör içerisinde kendine özel bir tanıma sahip, biliyorum.


Ama kariyerimde, odağına iş yaşamında insanı koyan Türkiye’deki en köklü İnsan Yönetimi Derneği PERYÖN’ün profesyonel ekibinde de görev yapmış, yani bir STK çalışanı da olmuştum aslında.




Şanslıydım ama şansımı yeterince paylaşıyor muydum acaba? Paylaşmanın başı üretmekten geçer, üretilen bilgi potansiyel enerji ile dolup taşar ve onu kinetik enerjiye dönüştürmek şart olur.




PERYÖN Mart 2017 başında “iş Gücü Farklılıkları Yönetimini, Stratejik İnsan Kaynakları Yönetimi Açısından İnceleyen” odak grup çalışmalarına ev sahipliği yapmıştı. Amacımız, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İnsan Kaynakları Yönetimi Doktora Programında yürütülen tez çalışmasına destek vermekti. 150 ve üzeri çalışana sahip 10 ayrı kurumun üst düzey insan kaynakları yöneticisi ile bir araya geldik ve kendilerinden KURUMLARINDA FARKLILIĞIN NASIL TANIMLANDIĞINI, STRATEJİK OLARAK NASIL YÖNETİLDİĞİNİ ve zaman zaman da NASIL YÖNETİLEMEDİĞİNİ dinledik.

Paylaşarak büyümek için ise, deneyimli editörümüz kurum ve kişi isimlerinin değil sadece deneyim ve yönelimlerin paylaşılacağı referans doküman çalışmasını tamamladı bile ama ben birkaç konu ile ilgili deneyimi Bulut Öncü anısına aktarmak istiyorum…


Tek şaşıran ben değilmişim…

Y kuşağın çoğunlukta olduğu, esnek çalışma şartlarını benimseyen, üst düzey yöneticiler dahil tüm çalışanların eşit yan haklara sahip olduğu global bir IT şirketi.

Türkiye’deki İK Departmanı ilk defa bir LGBTİ bireyi ile iş görüşmesi yapıyor. İK yöneticileri adayı ekibe katmayı çok arzu ediyor, ancak çalışanlar arasında adayın nasıl karşılanacağını bilemiyorlar. Bir yandan da adayın daha önce olumsuz sonuçlanan iş görüşmesi deneyimlerini dinliyorlar. Yaşanmışlıklardan özellikle bir tanesi çok vurucu; başvurulan kurumun İK ilgilisi, cinsiyete karar verememe sorununu çözebilmek için çok akıllıca bir çözüm üretmiş ve adaydan renkli nüfus kâğıdı fotokopisi talep etmiş…

IK departmanı toplanıyor, düşünüyor, fikir alışverişinde bulunuyor ve sonunda bir karara varıyorlar. Durumu üst düzey yöneticilere taşıyarak, bu adayın ekibe katılmasını arzu ettiklerini iletiyor ve onay istiyorlar. Onayı alınca adayı davet ediyor ve durumu belli bir süre için kimse ile paylaşmamanın önemini aktarıyorlar, kişinin önce ekibe kabul edilmesinin gerektiğine inanıyorlar.


Bugün LGBTİ bireyi çalışan, terfi alarak yükselmiş ve ekibin ayrılmaz parçası olmuş durumda. Cinsel yönelimini ekip arkadaşları ile paylaşmış ve hatta kurumda bir kulüp dahi kurulmuş, kulüpte sadece LGBTİ bireyleri değil, iş hayatından adaleti destekleyenler de aktif görev alıyor ve sosyal sorumluluk projeleri gerçekleştiriyorlar. Artık kurumda çalışanların cinsel yönelimleri, irdelenmesi gereken bir konu değil ve üst düzey yönetim onayı da gerekmiyor. Ancak bu kişi, kendisini ispatlamak için herkesten daha fazla çalışmak zorunda hissetmiş mi, bu da bilinmiyor.


İkinci örnek, görece küçük bir şehirde kurulan, büyük bir otomotiv fabrikasından ve çok deneyimli, pozitif yönetimi benimsemiş bir İK yöneticisinden.

Firma çalışanlarının tek ortak noktası, yüksek üretim hedefleri. X ve Y kuşağı, saha ve ofis çalışanları, iyi eğitimli ve daha az eğitimli, yabancı dil bilen ve bilmeyen, farklı dinden, etnik kökenden hatta milletten herkes bir arada. Yönetimin en büyük hedefi ise, kendilerine koydukları kota ile netleştirdikleri, kadın çalışan oranının yükseltilmesi, çünkü kadın ekip arkadaşlarının varlığı ile verimlilik artıyor, özen ve düzen çalışma ortamlarını güzelleştiriyor. İK yöneticisi mutlaka farklı cinsel yönelimden çalışanları istihdam ettiklerini düşünüyor ancak kendilerini gizlediklerine inanıyor, üst düzey ve mavi yakada kadın-erkek eşitliğinin sağlanmaya çalışıldığı bir ortamda henüz LGBTİ bireylerden bahsedebilmek için çok erken maalesef.


Bir örnek de pek çok mağazası ile son kullanıcıya da hizmet veren perakende zincirinden.

Uzun yıllardır kurumda görev yapan ve iç terfi ile bugünkü pozisyonuna kadar yükselen üst düzey yönetici, özellikle mağazacılıkta, her farklılığın temsiline ihtiyaç duyulduğunu, çünkü her gruptan insana hizmet verildiğini söylüyor. Yani bu firma için farklılıkların yönetimi tartışılmaz bir zorunluluk. Bu anlamda pek çok çalışması bulunan ve kendilerini donanımlı hisseden kurum yetkilileri her türlü olası ihtimali göz önünde bulundurduklarını düşünürken, hiç beklemedikleri bir sıkıntı ile karşılaşıyorlar…

Kurallar ve yasaklar ile değil değerler ile yönetimi benimsemiş, kişiye özel ve topluma saygılı tüm düzenlemeleri, etik kodlarımız ile netleştirmiş, çalışanlarımızı en değerli kaynak kabul etmiş ve özenli bir planlama ile herkese dokunabildiğimizi düşünürken bir mağazamızdan bir şikâyet aldık. Şikâyet bir çalışanımıza ait değildi, ilgili mağazanın tüm çalışanlarından gelmişti, çok uzun dayandıklarını, artık tahammül edemediklerini paylaşıyorlardı. LGBTİ bireyi olduğunu bildiğimiz ekip arkadaşları son dönemde hırçın, uyumsuz, hatta şiddete meyilli davranmaya başlamış, konuşulamaz, müşteri yaklaşımı kabul edilmez olmuştu. Çeşitli örnekler ile kanıtlanan problemin hızla çözülmesi gerekiyordu. Görüşmeler, görüşmeleri takip etti, destek vermeyi denedik olmadı, yaptırımlar, eğitimler işe yaramadı, ilgili kişi uzun süreli bir hormon tedavisi sürecindeydi ve maalesef bu dönemde tüm iletişim kanallarını kapatmış durumdaydı. Kararımız önemli bir sorunun yanıtını bulmaktan geçiyordu; Tüm farklılıklar yönetilmeli miydi, veya yönetmeme tercihi bir yönetim stratejisi olarak kabul edilebilir miydi?”


Şimdiki kısacık örnek maalesef çok daha sık karşılaştığımız türden olacak.

Mahallesinde tanıştığı, potansiyelinin çok yüksek olduğunu düşündüğü, istihdam etmeyi çok arzu ettiği LGBTİ bireyin CV’sini yönetime dahi sunamayan üst düzey İK yöneticisi ile ilgili.

Yapamamış çünkü işe almanın yeterli olmadığını biliyormuş, ortamda uygun şartları yaratmak, genel kullanım alanlarını planlamak, ekibin kabulünü sağlamak ön şartlarını sağlayamaz ise derin bir mutsuzluk ile sonlanacak büyük bir başarısızlığa imza atacağına inanmış.


4

DAİREYİ KAPATABİLMEK İÇİN kendime döndüm.

Bana en yakına baktım önce ve çocuk merakı ile elindeki dergiyi karıştıran Kocamı gördüm, kocaman gözlü, kocaman kalpli adamı…



Matematikte kümeler konusunun hangi sınıfta bizlere anlatıldığını anımsayamıyorum ama hayatımızda özellikle kesişen ve ayrışan kümelerin çok önemli olduğunu yaşayarak öğrendim, tabii eğer doğru anlamları yükleyebilirsek ve en büyük daireyi gözden kaçırmazsak.



Eşimle farklılıklarımızı yazmaya başladım (ki liste hala bitmedi) ve çok kısa sürede anladım ki, hali hazırdaki farklılıklarımızın ciddi bir kısmı, ona aşık olma ve sonra da evlenme nedenim. Demek, o farkları hayatımda istemişim, ayrıştıklarımıza ihtiyaç duymuşum, “o benden daha….” demeyi sevmişim, yani .

Diğerlerini ne yapmışız, çatışma yaratanları, kırılgan hale getirenleri, zorlayanları, isyan ettirenleri? Yanıt basit, birlikteysek ve birlikte olmayı seviyorsak eğer, demek ki yönetmişiz…

İster ‘tüme varım”ı seçin, isterseniz de tümden gelin,

Dediğim gibi, konu kolay değil belki ama basit.

Ancak

FARKLILIKLARI YADIRGAYANLARIN YADIRGANDIĞI bir DÜNYA

İNSAN ONURUNA YARAŞAN bir DÜNYA olabilir ve sanırım, Sanayi 4.0 ile kastedilen insanların robota dönüştüğü bir dünya değil, robotların bile iletişim kurduğu daha verimli ve keyifli bir dünyadır.

39 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page